Bir insana yapılacak en büyük kötülük, ona umut verip sonra hiçbir şey olmamış gibi gitmektir. Friends
“Z” KUŞAĞI DEĞİL, BİZİM GENÇLERİMİZ…
“Z” KUŞAĞI DEĞİL, BİZİM GENÇLERİMİZ…
Salgının ve salgın kaynaklı korkuların gölgesinde başlayan yeni eğitim öğretim döneminde gençlerimizin okula dönüşlerinde kimi ciddi sorunların baş gösterdiği gözlemleniyor. Bu sorunların başında çocuklarımızın yaşadıkları uyum sorunu var. Bir de bunun üstüne eğitim sistemimizin artık akademik başarıyı önceliyor olması nedeniyle çocuklarımız zihinsel ve psişik yönden açmazlara sürüklenebiliyor. Bu açmazların tabii sonucu olarak da çocuklarımızın ve gençlerimizin kadim değerlerimizle olan irtibatlarında bir kopukluk ortaya çıkıyor.
Ancak şunu itiraf etmek zorundayız ki, çocuklarımızın ve gençlerimizin yaşadığı değer erozyonu aslında bizlerin içinde bulunduğu olumsuz durumlardan besleniyor. Yani ortada bir gençlik sorunu değil bir yetişkin sorunu bulunmaktadır.
Ülkemizdeki eğitim sisteminin ne kadar eğittiği ve çocuklarımıza ne gibi değerleri ve yetenekleri kazandırdığı hususu henüz netliğe kavuşmuş değil. Bir taraftan eğitimi sisteminin bir türlü istikrara kavuşamaması ve sağlıklı bir sistemin oluşmaması, diğer taraftan farklı okul modellerinde okuyan çocuklarımızın kimi arkaik, tarih dışı, tüccar zihniyetler tarafından toptancı bir şekilde mahkum edilmesi karşısında sadece bizlerin değil çocuklarımızın ve gençlerimizin de kafası bir hayli karışık.
Yetişkinlerden kaynaklı bu temel sorunlarla boğuşmak ve üstesinden gelmek zorunda bırakılan gençlerimiz bir de “Z” kuşağı ithamı ile karşı karşıyalar. Yetkili yetkisiz, ünvanlı ünvansız ağzını açan herkes gençleri suçluyor, onları adeta ölesiye eleştiriyor.
Oysa, harflere dayalı (X, Y, Z vb.) kuşak isimlendirmelerinin arka planında, kapitalist dünya anlayışı ve bireyi ait olduğu tüm bağlardan koparıp atomize ederek bir tüketim aracına dönüştürmek gayesi vardır. Bu açıdan hiç kimse gençlerimizi, özellikle de 2000 sonrası gençlerimizi sosyolojik kimi gerekçelerle “Z” kuşağı olarak nitelendirme ve ötekileştirme hak ve salahiyetine sahip değildir.
Bir toplumun varlığını sürdürmesinin en önemli şartı, o milleti diğerlerinden ayıran temel kültürel ve inanç değerlerinin yaşatılması ve sonraki nesillere aktarılmasıdır. Eğitim ve öğretimin de en temel amacı budur, bu olmalıdır. Ancak modern dünyada artık eğitim bir değer aktarımı olarak değil, endüstriyel bir faaliyet alanı olarak görülmekte ve kontrolsüz ve bilinçsiz sosyal medya kullanımı üzerinden gençler küresel şirketlerin itirazsız birer müşterisi yapılmak üzere şartlandırılmaktadır. Bunu gerçekleştirirken insanlar genç yaşlardan itibaren onları anlamlı kılan tüm aidiyetlerden (aile, din, vatan, millet, devlet vb.) uzaklaştırılmakta; aidiyetlerini yitiren gençler her türlü küresel yıkıcı saldırılara karşı savunmasız birer zavallıya dönüşmektedirler. Bu durumun ortaya çıkardığı kimi problemler üzerinden de gençlerimiz maalesef “Z” kuşağı vb. kimi yaftalamalarla ötekileştirilmektedir.
Oysa bu gençler bizim gençlerimiz, bizim çocuklarımız ve bizim geleceğimiz. Bugünün sorunlarının hiçbirinin müsebbibi olmayan gençlerimiz üzerinden yapılan algı operasyonlarına alet olmak, toplum olarak hem bugünümüz ve hem de geleceğimiz açısından telafisi imkansız ciddi zararlar doğuracaktır.
Elbette gençler kendi geleceklerine dair söz sahibi olacak ve kendi dünyalarını kendileri inşa edeceklerdir. Bu aşamada biz yetişkinlere; gerek anne babalara ve gerekse de öğretmenlere düşen görev onlara bu zorlu yolculukta doğru rehberlik ve rol modellik yapabilmektir.