Hiçbir şey ayağınıza gelmez; en azından iyi olan hiçbirşey. Herşeyi gidip almanız gerekir.
ŞEHRİN VİCDANI
ŞEHRİN VİCDANI
Şehri bir insana benzetebilir miyiz? Bir insanın vicdanından bahsettiğimiz gibi bir şehrin vicdanından da bahsedebilir miyiz? Şehir de bir insan gibi arada sırada vicdanına müracaatla yapıp ettiklerinin bir muhasebesine girişir mi acaba? Bir mali bilanço gibi bir vicdan bilançosu da çıkarılır mı şehrin meclisinde her yıl sonu?
Şehir için de ahlaki değerler söz konusu edilebilir mi? İyilik ya da kötülük, şehirde bir varlık kazanıp da mücessem hale gelebilir mi? Gül Yetiştiren Adam’da “Şehrin ahlakı değişmiştir” dedirttiğinde kahramanına, ne murad etmiş, neyi anlatmak istemiştir yazar? Yoksa artık şehrin değişecek kadar dahi olsun bir ahlakı kalmamış mıdır? Şehir ahlaksız mıdır hepten? Eğer öyleyse vicdandan da bahsetmek anlamsız olmayacak mıdır?
Bir yerde şayet vicdandan söz edeceksek; orada inançları ve değerleri de konuşmamız gerekmez mi? Şehir neye inanır, neyi kıymetli görür ve kutsar o halde? Neresinden anlaşılır bir şehrin deist mi teist mi olduğu; mümin mi münafık mı olduğu kimden yahut kimlerden sorulur?
Köyden çıkan bir peygamber bilmekte miyiz, neden tüm inanç önderleri hep şehir sakinleridir? Şehrin, esrik şamanların bilmediği ve bize gizli kalmış, erdemli insanları kendi bağrında yeşerten ve yaşatan bir sırrı mı var yoksa? Bu sırrı saklayan gizemli katip şehrin hangi kuytusunda uzlettedir ve elindeki kitabın son sayfasını çevirmek için nereden işaret beklemektedir?
Şehrin öteki ucundan kopup gelen adam hakikate şahitlik yaptığında canı pahasına onu dinleyecek, ona kulak verecek kimse hala yok mudur şehirde? Sodom ve Gomorra nerededir şimdi? Şehrin suçlu mütrefi, aymaz efendileri ne ile meşguldürler; hangi gün yüzü görmemiş cürmün planlarını kurmaktadırlar yeni nesil mabedleri cafelerde? Bugün hala var mıdır Rebezelere sürgün edilenler?
Şehir ben’in mi yoksa biz’in mi mekanıdır? Biz diyerek ölmeyi, ben diyerek yaşamaya yeğleyen sakinleri yitirdik mi artık şehirde? Şehir, herkesin yalnız doğduğu, bir başına yaşadığı ve yalnız öldüğü bir yer midir yoksa? Kimsesizler mezarlığında şehrin, dua bekleyen kaç isimsiz medfundur?
Meskun mahal sükun bulmaya el vermekte midir şehirde? Teskin edici ruhunu nerede yaşatmaktadır şehir? Yoksa şehrin ruhu bizi terk edip gideli çok mu oldu? Şayet öyleyse neden hala oyalanıyoruz şehirde ve neden aramaya çıkmıyoruz ruhlarımızı? Ruhu yok ise bir katilden ne farkı kalmıştır şehrin?
Kıblesi var mıdır şehrin, yönü var mıdır; doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi? Nereye döner şehir ibadet vakti? Şehrin mescidlerinde işaret parmakları neye şehadet etmektedir?
NECAT YAZICI Okunma Sayısı: 1121
18.207.255.67
SELAHATTİN GENÇKAN
Aklın, idrakini yitirmemesi ve nefsin emri altına girmemesi içinde de vicdana gereksinim/ihtiyaç vardır. Şehirlerin vicdanı STK'lardır. Adı gibi kamudan bağımsız sivil ve toplumu kucaklayan kurumlar olması gerekir. Şehirlerin vicdanı körelirse, üzerine düşeni yapmazsa/yapamazsa o şehirler de yaşanmaz olur.
Selahattin GENÇKAN
Kalemine, yüreğine sağlık Necat Hocam,
Yazınızdan anlaşılmaktadır ki şehirler yaşayan birer organizmadır veya organizma olmak zorundadır. Zalimi, mazlumu gören gözleri olmalı. Ahları, sıkıntıları ve hatta fısıldayarak konuşan kötülükleri duyan kulakları olmalı. İyiliği emredip, kötülüklerden sakındıracak ağzı olmalı. Haddi aşanlara haddini bildirecek, düşenleri kaldıracak elleri olmalı. Hakka yürüyecek, batılı kovalayacak ayakları olmalı. Ve bu organları idare edece de aklı olmalı.