İstemek "istiyorum" demek değil, harekete geçmektir. (A.Maurrois)
BAŞKANIMIZIN STK'LAR ADINA YAPMIŞ OLDUĞU BASIN AÇIKLAMASI
GAZZE ÖLÜRKEN…
(25.07.2025)
Söylenecek sözün iyice azaldığı, neredeyse kalmadığı bir zamandayız.
Burada size bilmediğiniz bir şeyleri anlatacak değilim. “Her şey ben yaşarken
oldu” diyor ya şair, olan biten her şeye şahit olduğumuz bir insanlık dramıyla
karşı karşıyayız.
İnsan yaşamadığı bir acının tarifini yapabilir mi? Ne mümkün değil mi?
Üstelik buna teşebbüs bile ikiyüzlülükle eş değerdir zannımca. Bize düşen ya
yerine ulaşan bir yardımdır ya da tevbe istiğfardır. Ben de tevbe istiğfar
makamından duygularımı sizlerle paylaşmak isterim.
Meydanlar şahit ki buradaydık hep dostlar, bu akşam yine buradayız ve
yarınlarda da hep burada olacağız. Nefsimizi alıp geldik, nefislerimizi ve
nefeslerimizi birleştirmeye, sesimizi çoğaltmaya geldik. Elimizi bir türlü
erdiremediğimiz, acılarını bir türlü dindiremediğimiz kardeşlerimiz için yine
gözyaşı dökmeye, yumruklarımızı sıkmaya, dişlerimizi bilemeye, öfkemizi
haykırmaya geldik.
Elimizden başka bir şey gelmediği için, onların acılarını geçen bunca
zamana rağmen dindiremediğimiz için burada bu şekilde olmaktan elbette haya
ediyoruz. Hatta sadece kendimiz için değil, elinde imkanı olan ama vicdanlarını,
ruhlarını şeytana -muhtelif gerekçelerin arkasına saklanarak- satanlarımız için
de haya ediyoruz. Bazen öyle oluyor ki, ellerimizi semaya açmaktan,
gözlerimizle Allah’ın rahmetini aramaktan da haya ediyoruz.
….
Dostlar! İyilik artık bir meleke olmaktan çıktı; başkasından beklenen,
başkasına emredilen bir şey oldu. Hatta artık iyilik sadece Allah’a havale edilen
bir olgudur… Öyle ya, haşa Allah’ın da sevaba ihtiyacı var…
Oysa yarına bırakılan iyilik, iyilik midir; hayır mıdır yarına ertelenen
ödevler? Bugün yerine getirmediğimiz sorumluluk yarın bizlere ağır bir
pişmanlık ve vebal olarak dönecektir, bunu hepimiz biliyoruz.
Ama şunu da sormak, sorgulamak lazım; kendini özgürleştiremeyenler
nasıl olur da başkalarını özgür kılabilir? Ayağımızda süs diye bağladığımız bin
türlü prangalar, gönüllü köleliklerimiz, helal haram gözetmeyen tutum ve
davranışlarımız, dünyevi beklentiler ve konfor alanlarımız bizi Asr-ı Saadet’te
Tebuk seferinden alıkoymuştu, şimdi de Gazze seferinden alıkoyuyor.
Sorarım nefsime, Hz. Hüseyin’e sahip çıkmayan Kufelilerden farkımız
nedir? Yahut Hz. Musa’ya “Sen ve Rabbin git savaş” diyen İsrailoğullarından ne
farkımız kalmıştır? Hani müslümandık, bu nasıl müslümanlık?
….
Gazzeliler kendi onurları ve inançları için savaşıyorlar, sanmayın ki
bizlerin, bizim gibi müslümanların onuru için savaşıyorlar… Korkmayın,
içinizdekini açığa vurun; nerede görüyorsunuz korunacak bir Müslüman onuru?
Kalmış mıdır ki bunca olup bitenden, bunca sessizlikten, bunca umarsızlıktan ve
bunca tuğyandan sonra…
Dürüst olalım; birbirimizi aldattığımızı biz biliyoruz da Allah bilmez mi
sanıyoruz?
Bu acı günler bundan önce acaba en son ne zaman yaşanmıştı tarihte?
Moğol istilasında mı, Haçlı seferlerinde mi, yoksa Balkan harbi sonrası göçlerde
yahut Saraybosna’da mı? Ne zaman?
Kendinizi çocuğu kucağında açlıktan can veren annenin, babanın yerine
koyun, acaba sizin de kuracağınız cümle şöyle olmayacak mıdır? Mustazafları,
mazlumları korumak için kullanılmayacaksa, zalimin başını ezmek için
kullanılmayacaksa ne içindir bunca ordular, bunca silahlar, bunca teknoloji? Siz
de sormaz mıydınız o annenin yerinde olsanız, Müslüman devletler ne zaman
devletliklerini gösterecek diye?
“Size ne oluyor da Allah yolunda ve “Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu
şehirden çıkar; bize tarafından bir dost ver; bize katından bir yardımcı ver!”
diyen zayıf düşürülmüş (zavallı) erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda
savaşmıyorsunuz! “ Nisa suresi 75. Ayet meali
Ya hu zamanında ne çok okurduk biz bu ayetleri? Bir gün dönüp bize
sorumluluk yükleyeceğini hiç düşünmüş müydük acaba?
Yoksa elimize bulaşan kanlarla utanmadan, Gazze yerle bir olduktan,
Gazzeliler ortadan kalktıktan sonra orayı imar etmek için seçilmiş
müteahhitlerimizi mi göndereceğiz oraya? Ve bunu yapmakla, Gazzelilerin
kaybolmuş cesetleriyle dolu bir coğrafyayı imar etmekle mi gururlanacağız?
Payımıza bu mu düşecek?
O kadar mı zordur ya hu dostlar, hiç olmazsa yüreklerimiz soğur için alçak
katliamlara iştirak eden Türk vatandaşı Siyonist katilleri sınır dışı etmek,
vatandaşlıktan atmak? O kadar mı zordur limanları, askeri üsleri kapatmak, o
kadar mı zordur petrol boru hattınızı alın da başınıza çalın demek? O kadar mı
zordur ya da ne kadar zordur ve niçin zordur?
…..
Çok ağlayınca, çokça ağlayınca eğer Gazzelilerin gözyaşı dinecekse kırk yıl
ağlayalım, göz pınarlarımız da kurusun… Ama öyle değil dostlar, Gazzeli
çocukları öldüren açlık değil, bizim reel politiklerimiz, bizim o dillere destan
amansız ve şiddetli kınamalarımız, onlar yapsın bunlar yapsıncı ötelemelerimiz…
Yoksa çocuklar niçin açlıktan ölsün ki, yoksa dünyadaki rızıkları tükenmiştir diye
mi düşünüyoruz?
Maalesef, petrol boru hattından elde ettiğimiz birkaç dolardan daha
değerli değil Gazze’nin çocukları. Bunu bizim kulaklarımız duydu, daha nasıl
kopacak kıyamet, daha niçin kopmaz kıyamet? … Gazzeli Müslümanların onuru
bazılarımız için Siyonist ticaretten elde edilen gelirle mukayese bile edilmeyecek
kadar değersiz adeta.
İlginçtir, ne hikmetse birkaç gün içinde üstelik de Siyonist destekli
Dürzilere karşı Süveyda’ya seferber olabilen birlikler, on binler bir türlü hemen
yanı başındaki Gazze’ye geçiş yapamıyor. Oysa Karabağ’ı zalim Ermenilerin
işgalinden kurtaran yiğitlerimiz ben inanıyorum ki müsaade edilse Siyonistlere
de gereken cevabı verecektir. Çünkü hepimiz adımız gibi iyi biliyoruz ki,
Siyonistler sadece güçten anlar…
O halde Türkiye Yüzyılının ilk cümlesi terörsüz Türkiye ile birlikte neden
özgür Gazze, özgür Filistin olmasın?
…
İçinde debelenip durduğumuz halimiz bir beddua, bir ah almışlık hali değil
de nedir dostlar? Yüce Allah sadece dualara icabet etmez, beddualara da icabet
eder. Biz kendi belamızı çağırıyoruz da farkında değiliz…
Dualarımız ağzımızda sadece dostlar, oysa dualarımız yüreğimize inmeli,
dualarımız ellerimize inmeli…. Olmayacak dualar mı ediyoruz, yoksa bir duvara
dönmüş de oraya mı söylüyoruz? Yahut hepten sağır mı kesildi bizim ulu
önderlerimiz, pek yiğit kınayıcı savaşçılarımız?
….
Elbette boş durmayacağız, bir şey yapamamanın hüznü ve zilleti
üzerimize çökmüş de olsa, yine de ellerimizi açacak ve dua edeceğiz, ama sonra
da ağzımızı açacak konuşacağız, en sonra da Filistinli küçük generaller gibi
elimize taş alıp atacağız zalim yüreklere…
Boykotu yapalım, boykottan asla geri durmayalım, ama gelin boykotu
biraz daha genişletelim. Alışverişle sınırlamayalım boykotu. Sanatçısından
siyasetçisine, akademisyeninden sivil toplum kuruluşlarına her kim olursa olsun,
“bu sorunun çözümü için gerçek ve etkili bir çabası olmayan muktedirleri
görmezden gelelim, keselim onlardan selamı sabahı” diyesim geliyor, bilmem
bu söz bir yerlere ulaşır mı?
Duyduğum utanç bu dakikadan sonra “şunu da yapalım bunu da yapalım”
demekten beni alıkoyuyor, sözlerimi uzatıp da eylemlerimin beni
yalanlamasından Allah’a sığınırım. Rabbim istikametten ayırmasın, yolunda
olanlardan, yolunda ölenlerden eylesin, ömrümüzü ve akıbetimizi hayreylesin
inşallah…